Merhabalar,
İnsan sanırım kendinde olmayanı istemeye çok hem de çok alışkın ve belki de bu insanı biraz da olsun “açgözlü” olarak nitelememize neden olan şeylerin başında geliyordur. Bugünkü yazımda aslında hiçbir şeyin sandığımız gibi olmadığını anlamamız gerektiğini ortaya koymaya çalışacağım. Bunu yaparken kendi yaşantımdan örneklere yer vererek savımı desteklemeye çaba göstereceğim çünkü elimdeki tek sağlam kanıt kendi hayatım ve yaşanmışlıklarımdan edindiğim tecrübelerimle beraber bakış açımdır. Dolayısıyla bana katılıp katılmamak siz sevgili okuyucunun takdiridir. Şimdiden keyifli okumalar.
Geçtiğimiz günlerde dostane bir sohbette bir arkadaşımın en son kendiyle ne zaman yalnız kaldığını hatırlamadığına dair bir itiraf duydum.Bu söyleme öylesine takılmışım ki, sohbetin gerisini yakalayamayıp kendimce bir düşünce seline kapılmışım.Gerekçe veya memnuniyet kısmı bende yok, çok da önemli değil çünkü o esnada kafamda dönen tilki başka idi: “Kendiyle baş başa kalamamak nasıl olur?” Benim koşullarımda bu durum biraz enteresan bir keşif olacağa benziyor sizce de öyle değil mi? Baksanıza dostane bir söylemin ortasında bile kendimle baş başa kalmayı başarmışım! O an hemen anlamadım, artistlik yapıp bilgelik taslamayacağım, üzerine baya kafa yordum, insanın kendiyle yalnız kalması gerçekten elzem bir ihtiyaçtır. Bu herkese sağlanmalıdır ve bu talebe de saygı duyulmalıdır. Lakin, öylesine anlar sizler için gerçekten kısıtlı imkanlar dahilindeyse o halde bunu nasıl değerlendireceksiniz?
Yanıt çok ama çok basit: sadece sakin, enstrümental bir müzik açıp, odaklanmakta zorlanıyorsanız da gözlerinizi kapayıp kulağınızı müziğe kabartarak mümkünse karanlık bir odada oturmanız şiddetle tavsiye edilir. Meditasyon demiyorum bakarsanız, yoga veya pilates hiç demiyorum, kahve veya kendinizi şımartın da demiyorum. Sadece sakin enstrümental bir müziğe gözler kapalı kulak kabartın. Neden bunu öneriyorum biliyor musunuz? Çünkü zamanının büyük bir çoğunluğunu kendiyle geçiren biri olarak keşfettim ki, bu kendiyle baş başa kalma durumu sadece 5 duyusal bir ihtiyaç değil, tam tersine zihinsel bir ihtiyaçtır. İstediğiniz kadar kalabalıklar içinde kalın veya yalnız başınıza oturun, o zihin aktif olarak bir şeyle meşgul ise sizin kendinizle baş başa kalma gibi bir imkanınız yoktur. Çalışırken mesela, işinizle baş başasınız. Su içerken mesela, susamışlığınızla veya su ihtiyacınızla baş başasınız. Bu ve benzeri senaryolar türetilir de gider. Önemli olan hakikat burada şu: Zihniniz aktif olarak size bir takım baskın mesajlar ilettiği ve siz bunlara duyularınızı kabarttığınız sürece kendinizle baş başa kalmanız mümkün değildir. Bu baskın mesajları kapatmanız için de, 5 duyunuzu geçici bir süreliğine olabildiğince körleştirip tek bir kanal olan zihin sesinin akıp gitmesi için onu domine edecek hoş bir müzikle doldurmayı önermeyi uygun görüyorum. Meditasyon evet belki de kesin çözümdür, belki hoşunuza gider ama açıkçası ben bir süre sonra özellikle yarı oturur veya uzanır pozisyondaysam kendimi uyurken bulduğum için bu aktiviteye meditasyon demekten hoşlanmadım. Kaldı ki, arka fondan biri bana nefesime odaklanmamı söyleyip beni yarı hipnoz bir kafaya da getirmiyor. Sadece odağımı enstrümanları ne güzel çalıyorlar, hangi enstrümanlar acaba, veya şarkının sözlerinde kast edilen ne gibi ufacık sorulara yöneltip bir süre sonra onları da sormaz oluyorum.
Fark ettim ki, yazı başladığım niyetle gitmedi iyi de oldu bence… Ama biraz direksiyonu ele almanın vakti gelmiştir belki de… Özünde demek istediğim şu, hepimiz kendimizde olmayana hasret anlarla dolu yaşamayı da seçebiliriz; elimizdeki anın kıymetini bilip onu değerli kılmayı da seçebiliriz. Bu bizim elimizde. Yalnızlıksa bu pekala gördüğünüz veya yaşadığınız gibi bir stadyumda veya bir konserde de mümkün ama tek başınıza bir evde de son derece kalabalık bir yaşam da sürebiliriz. İçinde bulunduğumuz duruma yönelik biraz daha yaratıcı yaklaşarak çoğalmak optimistlik değil ama pekala mümkün. Tek kişiye göre epey gürültü bir yaşam sürebilirsiniz ama beş kişilik evde ölüm sessizliği de hakim olabilir. Nasıl yaşayacağımız günün sonunda bizim elimizde. O yüzden bir an’a hasret yaşıyorsak çözümü de oralarda bir yerdedir.
Bu aşamaya kadar geldiğiniz için teşekkür ederim.
Sevgiler,
Bir Cevap Yazın